“Çözümsüz” kelimesini hiç kullanmadım…
Müteahhitliğe başladığım 1977 yılında İzmir-Kemalpaşa-Aşağı Kızılca Köyü içme suyu inşaatını aldım. Bereketin kaynağı öyle sarp, öyle kayalık bir dağın vadisindeydi ki çalışma koşulları bizi zorluyordu. Kabtaj yapımı için malzemeyi (kum, çakıl, çimento, demir) kamyonla köy meydanına getiriyor, köy meydanından traktörle dağın belirli bir noktasına çıkarıyor, oradan katırlar ile gidebileceği yere kadar götürüyorduk. Sonrasında da yaklaşık 250-300 metrelik çelik halatın bir ucunu bulunduğumuz yakada güçlü gövdesi olan bir çam ağacına, diğer ucunu da kaptajın yanındaki bir çam ağacına tutturuyorduk. Çelik halatın üzerine yerleştirdiğimiz makara yardımıyla daha önce üzerini açtığım bir varili vargel içinde naylon halatla düğümlüyorduk. Varile malzemeye doldurup eğimli çelik halatı makarasına takıp bıraktığımızda ok gibi fırlayıp karşı taraftaki çam ağacının önüne daha önce istiflediğim yumuşak toprağa güm diye vuruyordu. Varili orada boşaltıp boşalan varili vargel ipi ile tekrar çekiyor ve tekrarlıyorduk. Benim için işin başında olmak çok iyi bir deneyimdi. “Kim ki mesleğini ve yaptığı işi seviyor ise onun için çözümsüz diye bir şey yoktur. Kılavuzu kendi içindedir…” 1977